NİYAZİ AKINCIOĞLU KİTABI...

Görüntünün olası içeriği: Ali Uygun, oturuyor ve iç mekan
Bazı kaynaklarda, Niyazi Akıncıoğlu'nun doğum tarihi 1916 yazar.
http://www.kultur.gov.tr/EN,118122/akincioglu-niyazi.html


.
(MUHARREM) NİYAZİ AKINCIOĞLU'NUN ESERLERİ:
HAYKIRIŞLAR
BURSA, ANKARAKİTAPEVİ
1.BASIM
BASIM YILI:1938
.
Umut Şiirleri (1985, tüm şiirleri, ölümünden sonra)
*
UMUT ŞİİRLERİ
ANKARA, HACAN YAYINLARI
(ÖMER CAN)
1.BASIM, KASIM1986
.
M.NİYAZİ AKINCIOĞLU
''UMUT ŞİİRLERİ (Ölümünden sonra basılan ve tüm şiirlerinin yer aldığı kitabı)
SAYPA YAYINEVİ
2.BASKI
BASIM YILI: KASIM 1996
SAYFA SAYISI:192
.*
''Bir şarkıdır bu
sulh ve hürriyet dediğin
ağız dolusu söylenir ufuklara karşı.
Bir şarkıdır bu
kalû belâdan beri söylenir
kurtlar dilinde, kuşlar dilinde.
Ben, onunla büyüdüm
onunla yürüdüm
onun için büyüttüm bu boyu
onun için ölebilirim.''
NİYAZİ AKINCIOĞLU

.


''Suyun başındaymış sözde
ama su yok orda.
Ahmet burda,
Mehmet burda,
ben burda.
Ahmet, Mehmet su değilse;
ben su değilsem
ne akar o olukta.
Kansa, irinse akan
ne arar o eşkiya
o koltukta?''
:
M.NİYAZİ AKINCIOĞLU
(Umut Şiirleri, kitabından)
*

N.Akıncıoğlu'nun şiirlerinde o kadar çarpıcı dizeler var ki; 

.

''Selamım, baş üstüne,
Kavgam, dert-yaş üstüne,
mazlumun âhıdır başımda esen
gocunsun paşalar, beyler
alimallah komam taş-taş üstüne.''
.
Niyazi Akıncıoğlu.

*

''Bir şarkıdır bu
sulh ve hürriyet dediğin
ağız dolusu söylenir ufuklara karşı.
Bir şarkıdır bu
kalû belâdan beri söylenir
kurtlar dilinde, kuşlar dilinde.
Ben, onunla büyüdüm
onunla yürüdüm
onun için büyüttüm bu boyu
onun için ölebilirim.''
.
Niyazi AKINCIOĞLU
(Yürüyüş Dergisi - 1943)


.

Z BIRAKANLAR”(HALKİYAT)
Toplumcu Şair
Avukat. Muharrem Niyazi AKINCIOĞLU
“selamın geçiyor besbelli,
yeşerdi telgraf direkleri”
…..
Umut şairi M. Niyazi Akıncıoğlu 1919 yılı kasımında Kırklareli-Pınarhisar İlçesi-Kurudere Köyünde doğmuştur. Dr Tevfik, Bankacı Eflatun Cüneyt ve Öğretmen Zeynep adlı üç çocuğu vardır. 1943 yılı şiirlerinde mahlas olarak, “Eflatun Cüneyt” takma adını kullanmıştır.01 Şubat 1979 da vefat etmiştir. Kabri Kırklareli’ndedir.
E s e r l e r i:
1- Haykırışlar. Bursa 1938
2- Umut Şiirleri. 1985
1935-1940 yılları arasında yazdığı şiirleri “Haykırışlar” adlı kitabında toplayan şair o dönemin önemli yayın organlarından Yürüyüş, 0 Ses, Gün, Sokak, Pazar Postası, Yeryüzü, Dost vs. dergilerde ünlenmeye başlamıştır.
Kırklareli den yetişen bu ünlü şair 1950 yılında “komünisttir diye ihbar edilerek yargılanır ve iki yıl tutuklu kalır. Cezaevinden çıktıktan sonra avukatlığına devam eder.
*Kendisini tanıma fırsatım olmuştu. O avukat, ben fen memuru iken beraberce keşiflere gittiğimiz çok oldu. Ne yazık ki şiir sohbetleri yapmak için zaman bulamamıştım. Hiç boş zamanı yoktu. Ofisinin önünden geçerken görürdüm. Tahta bir sandalyesi vardı. Sandalyenin üzerine bağdaş kurarak oturur ve gözleri hep uzağa bakardı. O an ne düşünür onu bilemem. Yalnız bu pozisyonda görünce, üstat kim bilir hangi umudun peşinde derdim. Rahatsız etmeden küçük bir selamla geçerdim.
“Ekmek parası bu, Avukatlık ediyoruz işte” deyip sessiz bir yaşamı tercih eder.
1970 yıllarında yayına verdiği Yağmur Duası, Hasbihal, Hürriyet Kasidesi, Uzaktan Sevgilerle, Mev’ut Gün, Mutluca Şiir gibi çalışmalarıyla susmuş görülen şair, “yirmi dört saat şair” olduğunu bir defa daha kanıtlamıştır.
Şiirlerini inceleyince iki dönem ortaya çıkmaktadır.1939 yılına kadar o dönemin şairlerinin etkisinde kalmış ve hatta “Haykırışlar” adlı kitabını da ”gençliğimin samimi duygularıyla ördüğüm bu manzum demeti, hocam Orhan Şaik Gökyay’a ithaf ediyorum” der.
İkinci dönem kendisinin gerçeğe yöneldiği dönemdir. Zira “1940 Kuşağı” toplumcu, gerçekçi şiirleri belirerek öne çıkmaya başlamıştır. Divan şiirinin söyleyiş biçimini tesbitidir ki önem kazanmıştır. O dönem Abdülbaki Gölpınarlı’nın divan şiirini yerden yere vurduğu dönemdir ki AKINCIOĞLU bundan etkilenmez.
….
“Bir ezan vakti başladı gurbet,
bir ezan vakti bitti memleket
ve cümle esaret”…
Ünlenen şair hakkında Mehmet Kemal ve Asım Bezirci birlikte şöyle diyorlar:”M.Niyazi Akıncıoğlu, divan şiiri kelimeleri kullanarak kendine özgü bir şiir dili oluşturmaya çalışmıştır. Onun şiirlerinde birçok divan şiiri mazmun’u bulabilirsiniz. Niyazi’den sonra üne kavuşmuş birçok şair, bilerek bilmeyerek, onun geliştirdiği şiir dilinden yararlanmıştır” (Mehmet Kemal 17.2.1979)
“ Akıncıoğlu: Nazım Hikmet’ten sonra ama Enver Gökçe ve Ahmet Arif’ten önce halk şiirinden yararlanan İLK TOPLUMCU şairdir.Gelgelelim o bununla yetinmez, sırasında divan şiirinden de yararlanır,fakat ikisini de asla taklit e yeltenmez.. Hem divan, hem de halk geleneğinin kimi öğelerini beceriyle kullandığı ‘Edirne’ şiiri buna iyi bir örnektir.” (Asım Bezirci, Sanat Emeği 1979)
Akıncıoğlu gelecekten umutlu, asla karamsar olmayan ve insan sevgisiyle örer şiirlerini. Gönlünün derinliklerine çağırır doğayı ve insanı. Onun dizelerinde insan sevgisi-yurt sevgisi-yurduna tutkunluğu daha bir güzel anlatılmıştır.
……………………………………………………………………………
Av. Abdurrahman ALTUĞ mahkemede şöyle savunur : (bir bölüm)
“Müvekkilim şairdir. Ama memleket çapında isim yapmış, edebiyat antolojilerine geçmiş bir şairdir. Edirne hakkında yazdığı şiir, bu güne kadar Edirne için yazılan şiirlerin en güzelidir. Lise tahsilini yaptığı, Bursa için yazdığı şiirin ise asırlardan beri yazılan yüzlercesinin en güzeli olduğunu, ben değil edebiyat antolojileri yazıyor. Vatanını ancak üstün bir aşkla sevenlerin yazabileceği bu şiirleri, müvekkilim sade Edirne ve Bursa için değil, İstanbul ve Kırklareli için de yazmıştır”…
Ağır Ceza Mah. (Kırklareli h.Dos:1953/102)
……………………………………………………………………………………………………….
İkinci Dünya Savaşı’nın bıraktıkları acıyı şiirleştirirken barışı-kardeşliği-demokrasiyi ve özgürlüğü savunur. Mahkeme deki savunmasında, ırkçılığa ve turancı’lığa karşı duyduğu nefreti, nefretle anlatır.(S.D:131 sh.)
Son yıllarda yazdığı şiirler az olmasına rağmen en iyi ve de etkili şiirlerdir. Kim ne derse desin “aka kara demem” diyerek doğruları savunan, direten, çağdaş insanın hoşgörüsü yaşama isteğine hâkim bir şairdir.
“1940 Kuşağı” içinde en iyi imge-en iyi sözcük kullanıcı, şiirde bütünlük yakalayıcı, genelde serbest vezinle özel bir yeri olan şairi günümüze Enver Gökçe ile Ahmet Arif taşımış ve de tanıtmıştır. Ancak Ahmet Arif’inde Muharrem Niyazi’den etkilendiği yönler de vardır.
Mustafa ERMİŞ
BURSA
Adını ilk defa
Yedi belâ Rasim’in hançerinde okudum.
Çocuktum.
Çatal geyik boynuzu kabzasında
İlk Bursalıyı tanıdım:
“Bıçakçı Remzi” yazıyordu.
Ve kıvrak, söğüt yaprağı çeliğinde
Bir yara izi gibi kazılmıştı: Bursa.
Bilek olursa
- diyordu delikanlılar -
Nankör değildir Bursa hançerleri.
Ha! demiye gör, dönmez geri.
Ülfetim böyle oldu, methini böyle duydum
Sonra büyüdüm,
Kartpostallarda resmimi gördüm:
Gök mavi,zemin yeşildi.
Bir başka resimde:
Beş kurnalı şadırvan,
Şadırvan başında beş adam;
Yeşil başlı ördekler gibi –
Beş yeşil sarıklı
Bursalı
Abdes alırken mürtesimdi.
Ve gök yine mavi, zemin yeşildi.
Nihayet devran
Yolumu Bursa’ya düşürdü.
Üç aziz bahar,
Bütün mevsimler dahil –
Üç uzun yıl,
Bursa’dan gayri cümle dünyada
Beni nâmevcut okudular.
Ve ben mektebinde okudum.
Bir rivayete göre adam oldum.
Bir rivayete göre kayboldum.
İkisi de aynı kapıya çıkar,
Mesele değil.
Mesele şu ki
Bursa eyi, Bursa güzel.
Bursa için destan yazılır,
Bursa için iğneyle kuyu kazılır;
Fakat yalan:
“Bursa’da zaman”,
Billur bir avize, gibi değil.
Değil ama,
Bir ölmemek arzusu veriyor adama.
Dünyayı bırakıp gitmek haseti,
Yaşamak hasleti,
Dünya sevgisi:
Yeşil, yeşil yeşeriyor,
Mavi, mavi gülüyor.
Ve sonra “Yeşil”in türbelerinden,
Daha çok yatsı üstleri,
Yıldızlı gecelerde –
Bir aksi cevap yükseliyor perde, perde.
Zamanı evail kokuyor burcu, burcu
Yaprak, yaprak dökülüyor,
İmkânsızlığı ve nimet bolluğu.
Korkunçtur bu saatte ezan sesleri;
Allah’la konuşur müezzinleri,
Karşılıklı salâ verilir.
Bu saatte Bursa’dan
İki eli kanda olan insan,
Koltuk değneklerini unutan,
Dost elini kaybeden ama;
Ve herkes
Kaçıp gitmelidir.
Her şeye rağmen dünyayı
Dünya bilmelidir.
Bursa eyi,Bursa güzel.
Eminim ki ben bâsübadelmevt
Orda olurdu:
Yalan yazmazsa kitap,
Yıkılmasaydı mihrap’…
M. Niyazi AKINCIOĞLU
(İnsan; Ağustos 1943)
KAYNAK:
BARTIN HALK GAZETESİ
15.01.2014 TARİHİNDE YAYINLANMIŞTIR.
BARTIN HALK.COM
http://www.bartinhalkgazetesi.com/KoseYazisi-iz-birakanlar-…
*
Bu şiirden anlıyoruz ki Şair Niyazi Akıncıoğlu Bursa'da üç yıl yaşamıştır!

Niyazi Akıncıoğlu, Bursayı pek sevemez ama onu anlayan, varlığını kabullenen şehir olmuştur Bursa... İlk kitabı ''Haykırışlar'', 1938 yılında, Bursa- Ankarakitapevi'nden çıkar! Aynen böyle yazar ''kitapevi''
NİYAZİ AKINCIOĞLU'NU öğrencilik yıllarında BURSA KEŞFETMİŞTİR diyebiliriz.
*
''Bursadan gayri cümle dünyada
Beni nâmevcut okudular.
Ve ben mektebinde okudum.
Bir rivayete göre adam oldum.
Bir rivayete göre kayboldum.''

.
M.NİYAZİ AKINCIOĞLU
İnsan, Ağustos-1943
(Umut Şiirleri s.87-89)

.
.


EDİRNE
Bir yerde görürsen ki;
Ağır ve edalı akar
dal dal söğütleri öperek
samur üç belik gibi
üç koldan sular;
müjdeler olsun efendim:
Edirne'desin.
Mevsim, fasl-ı bahardır;
gecedir ve mehtap vardır.
Ve sen
bir kavs-ı kuzahta yürür gibi
Köprüler'desin.
Şataraban makamından bir şarkı dudaklarında
düşünür, çözemezsin:
Bu naz-ı istiğna, bu âvâz neden;
neden yarı eğilmiş suya dallar?
Öyle fermân etmiş eden
kimseler bilmez.
"Gönül bir top ibrişim
Sarılırsa çözülmez"
Burda her şey
bakınır hüsnüne hayran
Seyreyler cemâlini eğilmiş suya
mermer ihtişamında serhad-di vatan.
Aşina bir çehre sezer belki diye
devr-i saltanatından Edirne;
bir deste alev güldür, mahzun,
yâr elinden düşürülmüş şimdi suda
Ve sular;
şimşir kelâmı dilinde
destan okur- okur akar.
Ve bihaber Yıldırım'da, bir evcikte
-akan sudan, uçan kuştan-
yeşil dut yaprağında
ak bir ipek böceği,
kozasını dokur dokur ölür.
Uyanır veda etmiş gibi artık uykuya,
konuşan bir dil olur
çiler uzakta;
bülbül sesi yağmur gibi
Bülbül Adası'nda.
Kanadı gümüşlü kuşlar geçer
iki aşk bölüp mehtâbı;
Kıyık'tan uçurulmuş.
salınır bahçeler içre kızlar ki:
nazardan kaçırılmış.
Ağzında kan kırmızı bir can eriği,
mehtapla beraber düşmüş gibi arza;
kızlar ki güzel,
dört başı mâmur ve murassa.
Sevdaya tutulmak bile mümkün
yeni baştan
söylemek kolay olsa eski türkümü:
"Edirne köprüsü taştan
Sen çıkardın beni baştan."
Ayırdın anamdan, hem kardaştan.
.
M.NİYAZİ AKINCIOĞLU
Pınar, 1.9.1945
.
Biyografi: http://www.biyografya.com/biyografi/5785

M. Nİyazi Akıncıoğlu ve arkadaşlarının ''Küllük'' adında tek sayı yayımlanabilen bir dergi çıkardıklarını, 14 Haziran 2014'de yitirdiğimiz A. Nevzad Odyakmaz'ın ''Küllük Anıları'' adlı kiitabındaki satırlarından öğreniyoruz;
''...Ozanlığının ilk ürünü saydığı ‘Toprak Şarkısı” adlı şiiri Yeni Ses dergisinde N. İlhan Berk, Arif Dino ve Cahit Irgat’ın şiirleriyle aynı sayfada yayımlandığında çok mutlu olur.
İLK ŞİİR: DENİZ
A. Nevzad Odyakmaz, yazarların, yayıncıların ve ozanların toplanma yeri olan Küllük Kahvesi’ne ilk kez 1939 yılında adım atar. İlk şiirinin yayımlandığı dergi de vardır yanında... Küllük’ün müdavimleri tarafından kısa sürede kabul görür A. Nevzad Odyakmaz... Küllük’ün en genç isimleri 14 yaşındaki Arif Damar ile 16 yaşındaki A. Nevzad Odyakmaz ve Oktay Akbal’dır.
Küllük Kahvesi’nin müdavimleri arasında Ahmet Hamdi Tanpınar, Sadri Ertem, Mahmut Yesari, Peyami Safa, Nurullah Ataç, Salim Rıza Kırkpınar, Cahit Irgat, Arif Dino, Abidin Dino, Rıfat Ilgaz, Suphi Taşhan, M. Niyazi Akıncıoğlu, Samim Kocagöz, Ömer Faruk Toprak, Hasan İzzettin Dinamo, Lütfü Erişçi, Arif Damar, Sait Faik, Celal Sılay, Suat Taşer, Oktay Akbal, Neyzen Tevfik, A. Kadir, Sabahattin Batur, Nuri iyem, Abidin Nesimi, Suat Derviş, Orhan Veli, Cahit Sıtkı Tarancı ve dönemin pek çok aydını bulunmaktadır.
A. Nevzad Odyakmaz, Küllük Anıları’nda Küllük kahvesini ve müdavimlerini şöyle anlatıyor;
“Küllük kahvesi, Beyazıt camiinin Beyazıt’a bakan kapalı kapısı önüne yerleştirilmiş, üstü mermer masalarla, bahçeyi ortasından ikiye bölen dar yolun öbür yanındaki ünlü “Emin Efendi” lokantasının mutfak bölümüne bitişik, önü tümüyle cam, tek katlı, limonluk benzeri bir yapıdan oluşmuştu. Bu bölümde, çoğunlukla öğretmen emeklileri, üniversite öğrencileri prafa, blum, pastra ya da briç oynar, tavlacılar zar atarlardı.(...) Küllük o dönemin düşün, yazın, sanat, adamlarının bir araya geldiği bir okuldu sanki. Herkes birbirinin öğrencisi, öğretmeniydi. Kimileyin denektaşına vururlardı birbirlerini. Zor sınavlar geçirilirdi.”
Küllük Kahvesi’nin birbirinden değerli isimleri Küllük adlı birde dergi çıkarırlar.
Derginin ikinci sayısı basıma hazırdır. Ancak İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden aldıkları bir yazı onları hayal kırıklığına uğratır. Küllük, ‘Dahiliye Vekaleti’nin kararıyla kapatılır.''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.