Niyazi Akıncıoğlu: (d. 1919) - (ö. 1979), Türk şair.
Kırklareli'nin Kurudere Köyü'nde doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Kırklareli’nde serbest avukatlık yaptı. 1 Şubat 1979 yılında Ankara SSK Dışkapı Hastanesi'nde ölmüştür.
1940 döneminin tanınmış şairlerindendir. İlk şiirlerini "Haykırışlar" adlı kitapta topladı. Daha sonra dönemin önemli dergilerinde şiirleri görünmeye başladı. 1950 yılında Kırklareli'nde "komünistlik" suçlamasıyla yargılandı,mahkeme süresince iki yıl tutuklu kaldı, sonuçta beraat etti. Cezaevinden çıktıktan sonra münzevi bir yaşama yöneldi. Ancak 1970'lerde yayınladığı şiir çalışmaları ile yeniden adından söz ettirdi. Şiirleri ölümünden sonra''Umut Şiirler'' adıyla 1986 yılında kitaplaştırıldı.
Niyazi Akıncıoğlu, şiirlerinde divan ve halk şiiri motiflerinden ustaca yarlanmasını bildi. Halk şiirinin söyleyiş özelliklerini ve sesini başarılı bir şekilde kullandı. Asım Bezirci onun için, "Akıncıoğlu -Nazım Hikmet'ten sonra, ama Enver Gökçe ve Ahmet Arif'ten önce- halk şiirinden yararlanan ilk toplumcu şairdir" demiştir. Şair; karamsarlığa yer vermeyen, gelecekten umutlu şiirler bırakmıştır gelecek nesillere.
Niyazi Akıncıoğlu, şiirlerinde divan ve halk şiiri motiflerinden ustaca yarlanmasını bildi. Halk şiirinin söyleyiş özelliklerini ve sesini başarılı bir şekilde kullandı. Asım Bezirci onun için, "Akıncıoğlu -Nazım Hikmet'ten sonra, ama Enver Gökçe ve Ahmet Arif'ten önce- halk şiirinden yararlanan ilk toplumcu şairdir" demiştir. Şair; karamsarlığa yer vermeyen, gelecekten umutlu şiirler bırakmıştır gelecek nesillere.
*
''Yeni doğmuş gibiyiz;
kitaplarımız, defterlerimiz yeni.
Dünya eski bile olsa,
gün aynı günse de;
bacamız tüter,
testilerimiz dolu.
Elden öğün beklemez oldu
beş parmağında beş hüner,
mes'uttur insanoğlu.
Evimiz - barkımız var,
alıştık lezzetine sofranın.
Sütü yetiyor çocuklarıma
hoşnutuz, karımız var.
Ve dünya habersiz değişir bizden,
her taşın altında künyemiz yazar.'' M.NİYAZİ AKINCIOĞLU
Kaynak:Wikipedia
*
TRAKYALI ŞAİR MUHARREM NİYAZİ AKINCIOĞLU




****
http://www. edebiyadvesanatakademisi.com/ edebiyad/549-niyazi_ akincioglu_hayati_ siirlerinden_secmeler.html
KAYNAK: http://www. edebiyadvesanatakademisi.com/ edebiyad/549-niyazi_ akincioglu_hayati_edebi_ kisiligi_siirleri.html
Niyazi Akıncıoğlu : (d. 1919) - (ö. 1979), Türk şair.
Şair. (uzun yıllar Bursa doğumlu olduğu bilinen Akıncıoğlu’nun kaynaklarda ve kayıtlardaki doğum yeri ve yılının yanlış olduğu ortaya çıkmıştır) (Yaşamı için Bkz.Bursa İz bıurakanlar).
EDEBİ YÖNLERİ
Toplumcu eleştirmenler Ahmet ARİF’e söz söylememiş olmak için Niyazi Akıncıoğlu'nun şiirlerini analiz etmekten kaçınan bir tutum içine girmişlerdir.
N. Akıncıoğlu ve Ahmet Arif'in şiirleri kadar yaşamları da birbirine benzemektedir. Her ikisi de aynı suçlarla hapislerde yatmışlar, her ikisi de hapis sonrası yarı münzevi yaşamış, her ikisi de ve toplumcu şiirler yazmışlardır. İkisinin de ideolojileri aynıdır.
KAYNAKÇA

Radyoda bir hüzzam şarkı var
dışarda sümbül havası,
"halbuki şimdi uzak ufuklara kar yağıyor."
Daha evvel ajans dinledik,
zincirlerini şakırdatarak geçti esaret
alev raylar üzerinden demir arabalarla.
Toprak gebeydi,
toprak çocuklar: Dostlar,
kiminde orak, kiminde balta
-buğday kokan avuçları kan içinde-
emeklerini yığın yığın, başak başak
harman yerinde bırakarak
döğüştüler en ön safta.
Döğüştüler ve öldüler.
Sonra hürriyet
-yaralı ceylânlar gibi-
ve sulh
-anam sütü kadar helâl-
yüzünde ne bir kin, ne bir infial düştü yollara.
Yollar uzun, menzil ırak
ayakları kanıyor, yalnayak!
Bir şarkıdır bu
sulh ve hürriyet dediğin
ağız dolusu söylenir ufuklara karşı.
Bir şarkıdır bu
kalû belâdan beri söylenir
kurtlar dilinde, kuşlar dilinde.
Ben, onunla büyüdüm
onunla yürüdüm
onun için büyüttüm bu boyu
onun için ölebilirim.
Demir bu şarkıyla dövülür
Bu şarkıyla yürür gemiler
ve bir temmuz öğlesinde
mola verdiği zaman orakçılar
bu şarkıyla ayran içer.
Bu şarkıyla geçer
semasından insanların
boşaltıp rahmetini kümülüs bulutları.
Dostlar,
dostların dostları;
bu bâbda ne söylesek az.
Bir şarkıdır bu
kan ve ölümle yazılmış kalplerimize,
unutulmaz!
Yürüyüş, 9.1.1943
Adını ilk defa
Yedibelâ Rasimin hançerinde okudum.
Çocuktum.
Çatal geyik boynuzu kabzasında
İlk Bursalıyı tanıdım:
"Bıçakçı Remzi" yazıyordu.
Ve kıvrak, söğüt yaprağı çeliğinde
Bir yara izi gibi kazılmıştı: Bursa.
Bilek olursa
-Diyordu delikanlılar-
Nankör değildir Bursa hançerleri.
Ha!. demiye gör, dönmez geri.
Ülfetim böyle oldu, methini böyle duydum.
Sonra büyüdüm,
Kartpostallarda resmini gördüm:
Gök mavi, zemin yeşildi.
Bir başka resimde:
Beş kurnalı şadırvan,
Şadırvan başında beş adam;
-Yeşil başlı ördekler gibi-
Beş yeşil sarıklı
Bursalı
Abdes alırken mürtesimdi.
Ve gök yine mavi, zemin yeşildi.
Nihayet devran
Yolumu Bursaya düşürdü.
Üç aziz bahar,
-Bütün mevsimler dahil-
Üç uzun yıl,
Bursadan gayri cümle dünyada
Beni nâmevcut okudular.
Ve ben mektebinde okudum.
Bir rivayete göre adam oldum.
Bir rivayete göre kayboldum.
İkisi de ayni kapıya çıkar,
Mesele değil.
Mesele şu ki
Bursa eyi, Bursa güzel.
Bursa için destan yazılır,
Bursa için iğneyle kuyu kazılır;
Fakat yalan:
"Bursa'da zaman,
Billûr bir avize, gibi değil.
Değil ama,
Bir ölmemek arzusu veriyor adama.
Dünyayı bırakıp gitme haseti,
Yaşamak hasleti,
Dünya sevgisi;
Yeşil yeşil yeşeriyor,
Mavi mavi gülüyor.
Ve sonra "Yeşil"in türbelerinden,
-Daha çok yatsı üstleri,
Yıldızlı gecelerde-
Bir aksi cevap yükseliyor perde perde.
Zamanı evail kokuyor burcu burcu
Yaprak yaprak dökülüyor
İmkânsızlığı ve nimet bolluğu.
Korkunçtur bu saatte ezan sesleri;
Allahla konuşur müezzinleri,
Karşılıklı sâlâ verilir.
Bu saatte Bursa'dan
İki eli kanda olan insan,
Koltuk değneklerini unutan,
Dost elini kaybeden âma;
Ve herkes
Kaçıp gitmelidir.
Her şeye rağmen dünyayı
Dünyayı bilmelidir.
Bursa eyi, Bursa güzel.
Eminim ki ben bâsübadelmevt
Orda olurdu:
Yalan yazmasa kitap
Yıkılmasaydı mihrap!..
Bir yerde görürsen ki;
Ağır ve edalı akar
dal dal söğütleri öperek
samur üç belik gibi
üç koldan sular;
müjdeler olsun efendim:
Edirne'desin.
Mevsim, fasl-ı bahardır;
gecedir ve mehtap vardır.
Ve sen
bir kavs-ı kuzahta yürür gibi
Köprüler'desin.
Şataraban makamından bir şarkı dudaklarında
düşünür, çözemezsin:
Bu naz-ı istiğna, bu âvâz neden;
neden yarı eğilmiş suya dallar?
Öyle fermân etmiş eden
kimseler bilmez.
"Gönül bir top ibrişim
Sarılırsa çözülmez"
Burda her şey
bakınır hüsnüne hayran
Seyreyler cemâlini eğilmiş suya
mermer ihtişamında serhadd-i vatan.
Aşina bir çehre sezer belki diye
devr-i saltanatından Edirne;
bir deste alev güldür, mahzun,
yâr elinden düşürülmüş şimdi suda
Ve sular;
şimşir kelâmı dilinde
destan okur- okur akar.
Ve bihaber Yıldırım'da, bir evcikte
-akan sudan, uçan kuştan-
yeşil dut yaprağında
ak bir ipekböceği,
kozasını dokur dokur ölür.
Uyanır veda etmiş gibi artık uykuya,
konuşan bir dil olur
çiler uzakta;
bülbül sesi yağmur gibi
Bülbül Adası'nda.
Kanadı gümüşlü kuşlar geçer
iki şâk bölüp mehtâbı;
Kıyık'tan uçurulmuş.
Salınır bahçeler içre kızlar ki:
Nazardan kaçırılmış.
Ağzında kan kırmızı bir can eriği,
mehtapla beraber düşmüş gibi arza;
kızlar ki güzel,
dört başı mâmur ve murassa.
Sevdaya tutulmak bile mümkün
yeni baştan
söylemek kolay olsa eski türkümü:
"Edirne köprüsü taştan
Sen çıkardın beni baştan."
Halim selim değilim,
baştan kara ettiğim günler olur benim de.
Sevdiğim olur dert olur halim;
ezbere mecnunum bazı çöllerde.
Kırılır kolum kanadım,
naçar kalırım türkülerde;
anasız babasız, öksüz kalırım.
Yeşil kurbağalar öter yeşil göllerde,
ben garip, perişan gurbet ellerde.
Gurbet eller yoldur:
bir ucunda tevellüdüm müjdelenir,
kara haberim gelir öbür ucundan;
ve her çeşme başında üçe ayrılır.
Üç kardeşin en küçüğü ben avareye
kervan geçmez yollar salık verilir.
Gitmem demem.
Böyle yazmış yazan, aklı karalı
dere tepe, yokuş demem giderim.
Giderim de kanlı yaşlar dökerim,
akman demem, aksın varsın, silerim.
Elin olsun gül memeler arası,
meskenimdir benim hanlar, kahveler;
olmazsa, bahçeler, bağlar benimdir.
Benimdir ovalar, kartallar semti,
nerde akşam orda sabah ederim.
Yastıceğim taş olur,
"Altım toprak, üstüm yaprak"
ama gönlüm hoş olur.
Rumeli'nden bir türkü çalmayagörsün hele,
çıkmayagörsün Aliş Tuna Boyundan,
ilk kadehte sarhoşum.
İflah olmam artık, hekim kâr etmez,
efkârlanır içerim, içer efkârlanırım.
Komşu kızları mı, ölüm mü geçmez,
neler geçmez hatırımdan, bir ben bilirim.
Evvel ve ahir geçer,
Yunus-u biçare, Şair Nedim, sakiya,
ömrün tesellisidir; geçer,
Sultan Süleyman'a kalmayan dünya.
Unuturum da sonra garipliğimi,
heheyyt!...derim bir, kuşlar, ağaçlar!
Ve çıkarım dağlara.
Nereli bu rüzgâr, bu su deli mi?
İznim olmayınca yasak macera.
Selamım, baş üstüne,
Kavgam, dert-yaş üstüne,
mazlumun âhıdır başımda esen
gocunsun paşalar, beyler
alimallah komam taş-taş üstüne.
Ve döğünsün eller, eller;
Ayvaz'ımın perçemi düşmüş sol kaş üstüne.
Çok sürmez velakin bu saltanatım,
tüfek icat olur,
hasetinden Kır-At'ım,
ben, arımdan ölürüm.
Niyazi AKINCIOĞLU
-Rıfat Ilgaz’a-
Niçin düşünüyorum
Saklambaç oynadığımızı;
Saklambaç oynadığımız günler
Çok mu geride kaldı?
Özlemiş olmalıyım.
Sen özlemedin mi?
Saklambaç oynamak istiyorum:
Çocukluğumuzdaki gibi
Ve son defa...
Bakalım gene bulabilecek misin?
Bu sefer çitin ardında değilim,
Ne de fırın içinde.
Çok başka yerlere saklanacağım;
Gözlerini yum çocuğum, gözlerini yum
Saklanıyorum...
Oldu bitti
Kara kuşlar öttü!..
27-4-1940.
Selamın geçiyor besbelli,
yeşerdi telgraf direkleri;
seneler sonrası, ormanından ayrı.
Bir sevinçtir aldı kırlangıçları,
rastgele öpüştüler;
düşünmeden günahı, öbür dünyayı.
Ben deli-divane olsam,
çok mu görülür?..
Niyazi AKINCIOĞLU
Görünmez ellerin sağdığı bulut,
Yağmur ki Allaha bağlanan umut;
Ellerini göğe kaldır açık tut:
Tarlada çamur teknede hamur
Ver Allahım ver sellice yağmur!
Ve bağrını toprak, avuçlarını el
Açıyor göklere; yağmur tek emel.
Ağlanmaz götürse yavruyu bir sel:
Tarlada çamur teknede hamur
Ver Allahım ver sellice yağmur!
Çatlak dudaklarını ıslatmıyor kan,
Toprakta yangın var, toprakta volkan.
Allaha gönderilen elçi: Kurban.
Tarlada çamur teknede hamur
Ver Allahım ver sellice yağmur!
Kaynak : Hazırlayan: Tuğrul Asi Balkar,http://siir.gen.tr/ siir/n/niyazi_akincioglu/ ajans.htm
kitaplarımız, defterlerimiz yeni.
Dünya eski bile olsa,
gün aynı günse de;
bacamız tüter,
testilerimiz dolu.
Elden öğün beklemez oldu
beş parmağında beş hüner,
mes'uttur insanoğlu.
Evimiz - barkımız var,
alıştık lezzetine sofranın.
Sütü yetiyor çocuklarıma
hoşnutuz, karımız var.
Ve dünya habersiz değişir bizden,
her taşın altında künyemiz yazar.'' M.NİYAZİ AKINCIOĞLU
Kaynak:Wikipedia
*
TRAKYALI ŞAİR MUHARREM NİYAZİ AKINCIOĞLU

****
http://www.
KAYNAK: http://www.
Niyazi Akıncıoğlu : (d. 1919) - (ö. 1979), Türk şair.
Şair. (uzun yıllar Bursa doğumlu olduğu bilinen Akıncıoğlu’nun kaynaklarda ve kayıtlardaki doğum yeri ve yılının yanlış olduğu ortaya çıkmıştır) (Yaşamı için Bkz.Bursa İz bıurakanlar).
1919 yılında Kırklareli’nin Kurudere köyünde doğdu. İlk, Orta Okulu memleketinde Liseyi ise Bursa Lisesinde bitirmiştir. Liseden sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine kaydını yaptırtmış ve Hukuk Fakültesinden de mezun olmuştur.
İlk şiirlerini 1938'dedaha19 yaşındayken "Haykırışlar" adlı kitapta toplayan Niyazi Akıncıoğlu şiire ve edebiyata genç yaşlarda başlayan şairlerimizden birisidir. Okulunu bitiren Akıncıoğlu memleketi olan Kırklareli’nde avukatlık yapmış hayatı boyunca da bu şehirden ayrılmayarak Kırklareli’nde yaşamıştır. Hukuk Fakültesi yıllarında solcu çevrelerle olan irtibatı yaptıklarından şüphelenilmesine yol açmış, 1953 yılında bir grup Köy Enstitülülerle gizli cemiyet kurmak suçlaması ile tutuklanmıştır.
Akıncıoğlu’nun edebi ve sosyal hayatını üç devrede ele almak mümkündür. İlk devre çocukluk günlerinden 1953 e kadar ki devredir. Bu devre onun sosyal hayatta ve edebiyatta yükseliş dönemidir.
Henüz 19 yaşında iken ilk şiir kitabını yayınlamış, Hukuk Fakültesini bitirmiş, avukatlık yapmaya başlamış 1953 yılına kadar hem sosyal hem de sanat hayatında aktif bir kişi olmuştur.
1940 döneminin tanınmış şairlerinden biri olan şair İlk şiirlerini "Haykırışlar" adlı kitapta toplamış, daha sonra dönemin önemli dergilerinde şiirleri görünmeye başlamıştır. 1950 yılında Kırklareli'nde "komünistlik" suçlamasıyla yargılanmaya başlamış, mahkeme süresince iki yıl tutuklu kalmış, sonuçta beraat etmiştir. Oysa AKINCIOĞLU ve arkadaşları “Köyleri Kalkındırma Derneği” yararına bir faaliyet içindedir. Bu olaydan aklanmış olsa bile 20 ay boyunca tutuklu kalmasının yol açtığı buhran yüzünden bir müddet yarı münzevi bir hayat yaşamıştır
Cezaevinden çıktıktan sonra yöneldiği münzevi yaşam ve bu suskunluğu şiire ve edebiyata da yansımış, Komünistlik suçlaması ile 20 ay hapis yatması onu şiirden soğutmuş ve uzun müddet içine kapanarak sessiz ve münzevi bir hayata dalmasına neden olmuştur. Ancak 1970 yıllardan sonra yeniden sesini yükseltmek yoluna girmiştir. 1970'lerde yayınladığı şiir çalışmaları ile yeniden adından söz ettirmeye başlar.
Hukuk Fakültesine girdikten sonra solculukla ilgili düşüncelere girmeye başlayan şair, 1970 yılından sonra yazamaya başladığı şiirlerinde geleneksel motiflerden ayrarlanan serbest nazımla yazmayı sürdüren toplumsal konuları ele alan bir şair kimliğini sürdürmüştür. Serbest nazımla sosyal gerçekçi çizgilerde yazdığı şiirlerini Yeni Edebiyat, Yürüyüş, Gün, Pınar, Yeryüzü, Dost adlı dergilerde yayımlamıştır.
Şiirleri ölümünden sonra Umut Şiirler adıyla 1985 yılında kitaplaştırılmış son döneminde yazdığı şiirleri Hacan Yayınları tarafından kitaplaştırılmıştır.[3]
1 Şubat 1979 yılında Ankara SSK Dış kapı Hastanesi'nde ölmüştür.
EDEBİ YÖNLERİ
İlk şiirlerini "Haykırışlar" adlı kitapta toplayan Akıncıoğlu’nun ilk şairlik dönemi Türkçü Turancı bir çizgidedir. Lise yıllarında hocası olan Orhan Şaik Gökyay’ın etkisi altında olduğu yıllardaki şiirleri Türkçü Turancı temalar içinde halk şiiri tarzında ve hecelidir. Bu dönmede yazdığı şiirleri Servet-i Funun ( Uyanış) Yedigün ve Yücel dergilerinde yayımlanmıştır.[4]
Şiirlerini kaleme aldığı 1930'lu yılların ortaları, Türkiye Cumhuriyetinin en coşkulu ve en heyecanlı günleridir. Bu yıllarda yazdığı şiirlerinde Türkçü, Turancı ve milli motifleri işleyen milliyetçi bir şairdir. Memleketçilik akımı revaçta herkes Osmanlıcaya karşı cephe almış durumda, öz Türkçe taraftarıdır. O isse ilk dönem şiirlerinde Osmanlıca kelimler ve tamamlamalar kullanmaya cesaret eden halk şiiri tarzını da kullanan bir şair olur.
Şiirlerini kaleme aldığı 1930'lu yılların ortaları, Türkiye Cumhuriyetinin en coşkulu ve en heyecanlı günleridir. Bu yıllarda yazdığı şiirlerinde Türkçü, Turancı ve milli motifleri işleyen milliyetçi bir şairdir. Memleketçilik akımı revaçta herkes Osmanlıcaya karşı cephe almış durumda, öz Türkçe taraftarıdır. O isse ilk dönem şiirlerinde Osmanlıca kelimler ve tamamlamalar kullanmaya cesaret eden halk şiiri tarzını da kullanan bir şair olur.
“Niyazi Akıncıoğlu'nun 1935-1938 arası yazdığı şiirler işte böyle bir bölgesel toplumsal duygulanımı ele vermektedir. Orhan Saik Gökyay, Faruk Nafiz Çamlıbel, Nihat Sami Banarlı, Nihal Atsız, Namdar Rahmi Karatay gibi ozanlardan etkilenmiştirr.”[5]
Niyazi Akıncıoğlu, şiirlerinde divan ve halk şiiri motiflerinden ustaca yararlanmasını bilmiş, Halk şiirinin söyleyiş özelliklerini ve sesini başarılı bir şekilde kullanmıştır. Kimi şiirlerinde divan şairlerinin dilinden esintiler ve tamlamalar da kullanmıştır." Edirne "badlı şiirindeki şu mısralarda olduğu gibi.
"Mevsim, fasl-ı bahardır;
gecedir ve mehtap vardır.
Ve sen
bir kavs-ı kuzahta yürür gibi
Köprüler'desin."
Niyazi Akıncıoğlu, şiirlerinde divan ve halk şiiri motiflerinden ustaca yararlanmasını bilmiş, Halk şiirinin söyleyiş özelliklerini ve sesini başarılı bir şekilde kullanmıştır. Kimi şiirlerinde divan şairlerinin dilinden esintiler ve tamlamalar da kullanmıştır." Edirne "badlı şiirindeki şu mısralarda olduğu gibi.
"Mevsim, fasl-ı bahardır;
gecedir ve mehtap vardır.
Ve sen
bir kavs-ı kuzahta yürür gibi
Köprüler'desin."
Şiirlerinde divan şiirinden ve Osmanlıca kelimelerden yararlanması o günlerdeki atmosfer açısından cesaret edilebilmesini gerektirecek bir husustur. Devrin modasına ve anlayışına üstelik sol çevrelerin şairi olmasına aykırı düşen bir tutumdur.
Asım Bezirci onun için, "Akıncıoğlu -Nazım Hikmet'ten sonra, ama Enver Gökçe ve Ahmet Arif'ten önce- halk şiirinden yararlanan ilk toplumcu şairdir" demiştir. [6] Ahmed ARİF’in, üzerinde etkileri olduğu Ahmet Arif'in onun teknik, söz söyleyiş, şiirin ruhuna dair birçok yönden Niyazi Akıncoğlu'nun şiirlerinden esinlendiği sezilmektedir.[7]
Asım Bezirci onun için, "Akıncıoğlu -Nazım Hikmet'ten sonra, ama Enver Gökçe ve Ahmet Arif'ten önce- halk şiirinden yararlanan ilk toplumcu şairdir" demiştir. [6] Ahmed ARİF’in, üzerinde etkileri olduğu Ahmet Arif'in onun teknik, söz söyleyiş, şiirin ruhuna dair birçok yönden Niyazi Akıncoğlu'nun şiirlerinden esinlendiği sezilmektedir.[7]
Toplumcu eleştirmenler Ahmet ARİF’e söz söylememiş olmak için Niyazi Akıncıoğlu'nun şiirlerini analiz etmekten kaçınan bir tutum içine girmişlerdir.
N. Akıncıoğlu ve Ahmet Arif'in şiirleri kadar yaşamları da birbirine benzemektedir. Her ikisi de aynı suçlarla hapislerde yatmışlar, her ikisi de hapis sonrası yarı münzevi yaşamış, her ikisi de ve toplumcu şiirler yazmışlardır. İkisinin de ideolojileri aynıdır.
1970 yıllarında yeniden şiirleri ile boy göstermeye başlayan AKINCIOĞLU çok hatırlanmamakta, 1940’larda kendisinden sonraki önemli şairleri etkilemiş şiir dilini yakalayamamaktadır. Eski şiirlerindeki tadı yeniden tutturamaz. Mahpusluktan sonraki hayatını Kırklareli’de Hükümet Meydanı’na bakan bürosunda avukatlık yaparak geçirmeyi tercih etmiştir " [8]
Şairin şiirleri ölümünden sonra Gün, İnsan, Pınar, Yeni Ses, Yeni Edebiyat, Yürüyüş gibi dergilerde yayımlanmış şiirlerinden derlenerek “Umut Şiirleri” adı altında bir kitapta toplanmıştır.(1985 ).
“Şair; her şeye rağmen karamsarlığa yer vermeyen, gelecekten umut duyan şiirler bırakmıştır. “
Eserleri
"Umut Şiirleri", Hacan Yayınları 1985, Ankara
Şairin şiirleri ölümünden sonra Gün, İnsan, Pınar, Yeni Ses, Yeni Edebiyat, Yürüyüş gibi dergilerde yayımlanmış şiirlerinden derlenerek “Umut Şiirleri” adı altında bir kitapta toplanmıştır.(1985 ).
“Şair; her şeye rağmen karamsarlığa yer vermeyen, gelecekten umut duyan şiirler bırakmıştır. “
Eserleri
"Umut Şiirleri", Hacan Yayınları 1985, Ankara
KAYNAKÇA
- [1] Dr Aslan Tekin Edebiyatımızda İsimler, Epsilon Yayınları, Ank. 2005, shf37
- [2] Tuğrul Asi Balkar,http://siir.gen.tr/
siir/n/niyazi_akincioglu/ ajans.htm - [3] Tuğrul Asi Balkar,http://siir.gen.tr/
siir/n/niyazi_akincioglu/ ajans.htm - [4] Dr Aslan Tekin Edebiyatımızda İsimler, Epsilon Yayınları, Ank. 2005, shf37
- [5] Zeynep Aliye ,40'lı Yıllarda Türk Şiiri ve Niyazi Akıncıoğlu, turkdilidergisi.C. 25, Sayı,148
- [6] ( http://tr.wikipedia.org/
wiki/Niyazi_Akıncıoğlu) son erişim, 12-11-2012 - [7] .Anonim, http://www.
trakyagezi.com/portreler/ 57- mniyazi-akincioglu) son erişim, 12-11-2012 - [8] Anonim,trakyagezi.com/
portreler/57-mniyazi- akincioglu/ son erişim, 12-11-2012

ŞİİRLERİNDEN SEÇMELER
AJANS
Radyoda bir hüzzam şarkı var
dışarda sümbül havası,
"halbuki şimdi uzak ufuklara kar yağıyor."
Daha evvel ajans dinledik,
zincirlerini şakırdatarak geçti esaret
alev raylar üzerinden demir arabalarla.
Toprak gebeydi,
toprak çocuklar: Dostlar,
kiminde orak, kiminde balta
-buğday kokan avuçları kan içinde-
emeklerini yığın yığın, başak başak
harman yerinde bırakarak
döğüştüler en ön safta.
Döğüştüler ve öldüler.
Sonra hürriyet
-yaralı ceylânlar gibi-
ve sulh
-anam sütü kadar helâl-
yüzünde ne bir kin, ne bir infial düştü yollara.
Yollar uzun, menzil ırak
ayakları kanıyor, yalnayak!
Bir şarkıdır bu
sulh ve hürriyet dediğin
ağız dolusu söylenir ufuklara karşı.
Bir şarkıdır bu
kalû belâdan beri söylenir
kurtlar dilinde, kuşlar dilinde.
Ben, onunla büyüdüm
onunla yürüdüm
onun için büyüttüm bu boyu
onun için ölebilirim.
Demir bu şarkıyla dövülür
Bu şarkıyla yürür gemiler
ve bir temmuz öğlesinde
mola verdiği zaman orakçılar
bu şarkıyla ayran içer.
Bu şarkıyla geçer
semasından insanların
boşaltıp rahmetini kümülüs bulutları.
Dostlar,
dostların dostları;
bu bâbda ne söylesek az.
Bir şarkıdır bu
kan ve ölümle yazılmış kalplerimize,
unutulmaz!
Yürüyüş, 9.1.1943
Bursa
Adını ilk defa
Yedibelâ Rasimin hançerinde okudum.
Çocuktum.
Çatal geyik boynuzu kabzasında
İlk Bursalıyı tanıdım:
"Bıçakçı Remzi" yazıyordu.
Ve kıvrak, söğüt yaprağı çeliğinde
Bir yara izi gibi kazılmıştı: Bursa.
Bilek olursa
-Diyordu delikanlılar-
Nankör değildir Bursa hançerleri.
Ha!. demiye gör, dönmez geri.
Ülfetim böyle oldu, methini böyle duydum.
Sonra büyüdüm,
Kartpostallarda resmini gördüm:
Gök mavi, zemin yeşildi.
Bir başka resimde:
Beş kurnalı şadırvan,
Şadırvan başında beş adam;
-Yeşil başlı ördekler gibi-
Beş yeşil sarıklı
Bursalı
Abdes alırken mürtesimdi.
Ve gök yine mavi, zemin yeşildi.
Nihayet devran
Yolumu Bursaya düşürdü.
Üç aziz bahar,
-Bütün mevsimler dahil-
Üç uzun yıl,
Bursadan gayri cümle dünyada
Beni nâmevcut okudular.
Ve ben mektebinde okudum.
Bir rivayete göre adam oldum.
Bir rivayete göre kayboldum.
İkisi de ayni kapıya çıkar,
Mesele değil.
Mesele şu ki
Bursa eyi, Bursa güzel.
Bursa için destan yazılır,
Bursa için iğneyle kuyu kazılır;
Fakat yalan:
"Bursa'da zaman,
Billûr bir avize, gibi değil.
Değil ama,
Bir ölmemek arzusu veriyor adama.
Dünyayı bırakıp gitme haseti,
Yaşamak hasleti,
Dünya sevgisi;
Yeşil yeşil yeşeriyor,
Mavi mavi gülüyor.
Ve sonra "Yeşil"in türbelerinden,
-Daha çok yatsı üstleri,
Yıldızlı gecelerde-
Bir aksi cevap yükseliyor perde perde.
Zamanı evail kokuyor burcu burcu
Yaprak yaprak dökülüyor
İmkânsızlığı ve nimet bolluğu.
Korkunçtur bu saatte ezan sesleri;
Allahla konuşur müezzinleri,
Karşılıklı sâlâ verilir.
Bu saatte Bursa'dan
İki eli kanda olan insan,
Koltuk değneklerini unutan,
Dost elini kaybeden âma;
Ve herkes
Kaçıp gitmelidir.
Her şeye rağmen dünyayı
Dünyayı bilmelidir.
Bursa eyi, Bursa güzel.
Eminim ki ben bâsübadelmevt
Orda olurdu:
Yalan yazmasa kitap
Yıkılmasaydı mihrap!..
Edirne
Bir yerde görürsen ki;
Ağır ve edalı akar
dal dal söğütleri öperek
samur üç belik gibi
üç koldan sular;
müjdeler olsun efendim:
Edirne'desin.
Mevsim, fasl-ı bahardır;
gecedir ve mehtap vardır.
Ve sen
bir kavs-ı kuzahta yürür gibi
Köprüler'desin.
Şataraban makamından bir şarkı dudaklarında
düşünür, çözemezsin:
Bu naz-ı istiğna, bu âvâz neden;
neden yarı eğilmiş suya dallar?
Öyle fermân etmiş eden
kimseler bilmez.
"Gönül bir top ibrişim
Sarılırsa çözülmez"
Burda her şey
bakınır hüsnüne hayran
Seyreyler cemâlini eğilmiş suya
mermer ihtişamında serhadd-i vatan.
Aşina bir çehre sezer belki diye
devr-i saltanatından Edirne;
bir deste alev güldür, mahzun,
yâr elinden düşürülmüş şimdi suda
Ve sular;
şimşir kelâmı dilinde
destan okur- okur akar.
Ve bihaber Yıldırım'da, bir evcikte
-akan sudan, uçan kuştan-
yeşil dut yaprağında
ak bir ipekböceği,
kozasını dokur dokur ölür.
Uyanır veda etmiş gibi artık uykuya,
konuşan bir dil olur
çiler uzakta;
bülbül sesi yağmur gibi
Bülbül Adası'nda.
Kanadı gümüşlü kuşlar geçer
iki şâk bölüp mehtâbı;
Kıyık'tan uçurulmuş.
Salınır bahçeler içre kızlar ki:
Nazardan kaçırılmış.
Ağzında kan kırmızı bir can eriği,
mehtapla beraber düşmüş gibi arza;
kızlar ki güzel,
dört başı mâmur ve murassa.
Sevdaya tutulmak bile mümkün
yeni baştan
söylemek kolay olsa eski türkümü:
"Edirne köprüsü taştan
Sen çıkardın beni baştan."
KUŞ KANADINDAN
Halim selim değilim,
baştan kara ettiğim günler olur benim de.
Sevdiğim olur dert olur halim;
ezbere mecnunum bazı çöllerde.
Kırılır kolum kanadım,
naçar kalırım türkülerde;
anasız babasız, öksüz kalırım.
Yeşil kurbağalar öter yeşil göllerde,
ben garip, perişan gurbet ellerde.
Gurbet eller yoldur:
bir ucunda tevellüdüm müjdelenir,
kara haberim gelir öbür ucundan;
ve her çeşme başında üçe ayrılır.
Üç kardeşin en küçüğü ben avareye
kervan geçmez yollar salık verilir.
Gitmem demem.
Böyle yazmış yazan, aklı karalı
dere tepe, yokuş demem giderim.
Giderim de kanlı yaşlar dökerim,
akman demem, aksın varsın, silerim.
Elin olsun gül memeler arası,
meskenimdir benim hanlar, kahveler;
olmazsa, bahçeler, bağlar benimdir.
Benimdir ovalar, kartallar semti,
nerde akşam orda sabah ederim.
Yastıceğim taş olur,
"Altım toprak, üstüm yaprak"
ama gönlüm hoş olur.
Rumeli'nden bir türkü çalmayagörsün hele,
çıkmayagörsün Aliş Tuna Boyundan,
ilk kadehte sarhoşum.
İflah olmam artık, hekim kâr etmez,
efkârlanır içerim, içer efkârlanırım.
Komşu kızları mı, ölüm mü geçmez,
neler geçmez hatırımdan, bir ben bilirim.
Evvel ve ahir geçer,
Yunus-u biçare, Şair Nedim, sakiya,
ömrün tesellisidir; geçer,
Sultan Süleyman'a kalmayan dünya.
Unuturum da sonra garipliğimi,
heheyyt!...derim bir, kuşlar, ağaçlar!
Ve çıkarım dağlara.
Nereli bu rüzgâr, bu su deli mi?
İznim olmayınca yasak macera.
Selamım, baş üstüne,
Kavgam, dert-yaş üstüne,
mazlumun âhıdır başımda esen
gocunsun paşalar, beyler
alimallah komam taş-taş üstüne.
Ve döğünsün eller, eller;
Ayvaz'ımın perçemi düşmüş sol kaş üstüne.
Çok sürmez velakin bu saltanatım,
tüfek icat olur,
hasetinden Kır-At'ım,
ben, arımdan ölürüm.
Niyazi AKINCIOĞLU
SAKLAMBAÇ
-Rıfat Ilgaz’a-
Niçin düşünüyorum
Saklambaç oynadığımızı;
Saklambaç oynadığımız günler
Çok mu geride kaldı?
Özlemiş olmalıyım.
Sen özlemedin mi?
Saklambaç oynamak istiyorum:
Çocukluğumuzdaki gibi
Ve son defa...
Bakalım gene bulabilecek misin?
Bu sefer çitin ardında değilim,
Ne de fırın içinde.
Çok başka yerlere saklanacağım;
Gözlerini yum çocuğum, gözlerini yum
Saklanıyorum...
Oldu bitti
Kara kuşlar öttü!..
27-4-1940.
SELAM
Selamın geçiyor besbelli,
yeşerdi telgraf direkleri;
seneler sonrası, ormanından ayrı.
Bir sevinçtir aldı kırlangıçları,
rastgele öpüştüler;
düşünmeden günahı, öbür dünyayı.
Ben deli-divane olsam,
çok mu görülür?..
Niyazi AKINCIOĞLU
YAĞMUR DUASI
Görünmez ellerin sağdığı bulut,
Yağmur ki Allaha bağlanan umut;
Ellerini göğe kaldır açık tut:
Tarlada çamur teknede hamur
Ver Allahım ver sellice yağmur!
Ve bağrını toprak, avuçlarını el
Açıyor göklere; yağmur tek emel.
Ağlanmaz götürse yavruyu bir sel:
Tarlada çamur teknede hamur
Ver Allahım ver sellice yağmur!
Çatlak dudaklarını ıslatmıyor kan,
Toprakta yangın var, toprakta volkan.
Allaha gönderilen elçi: Kurban.
Tarlada çamur teknede hamur
Ver Allahım ver sellice yağmur!
Kaynak : Hazırlayan: Tuğrul Asi Balkar,http://siir.gen.tr/
"Mevsim, faslı bahardır;Gecedir ve mehtap vardır.Ve sen,Bir kavs-ı kuzahta yürür gibi köprülerdesin.Şataraban makamından bir şarkidudaklarındaDüşünür, çözemezsin:Bu naz-ı istiğna, bu avaz neden;Neden yarı eğilmiş suya dallar?Öyle ferman etmiş eden kimseler bilmez,Gönül bir top ibrişimSarılırsa çözülmez''
****************************** ***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.